Selamlar herkese ben Gamzeli kız. Bloğuma hoş geldiniz. Umarım güzel geçiyordur gününüz 😊 Bugünkü yazıda bir kitap yorumu ile buradayım. Öncelikle yazarın okuduğum ilk kitabıydı. Ben genellikle Sherlock okumayı çok severim ve kitapların arkalarında hep Anna Katherine'in kitaplarının önerisini görüyordum. Ben de bu tarza yakın yazdığını ve seveceğimi düşünerek bu kitap ile bir açılış yapmak istedim. Korku, gerilim tarzı olduğunu düşünmüştüm aslında kapak ve isim ile. Ama arka kapakta içinden bir alıntı yerleştirmişler ve onu okuyunca polisiye, gizem tarzında olduğunu gördüm. Açıkçası bayağı bir merak da ettim. Şimdi daha ayrıntılı konuşalım, hadi okumaya devam edin 👀
"İNSANI EVDE TUTACAK KADAR KARA BİR GECEYDİ"
Hakkında
Yazar: Anna Katherine Green
Türü: Polisiye
Basım Yılı: 2017
Mavi Çatı Yayınları, Derya Öztürk tarafından çevrilmiş.
Alıntı Köşesi
" İnsan mutlu olduğunda güzel elbiselere ihtiyacı olmaz. "
"Benim gibi geç kalmış bir yolcu , yolun açık olmasından başka bir şey istemezdi ."
..."Bana verdiğiniz şarabı kana kana içen ben, üç hafta yaşadım ama benim şarabımı içen sizlerin bırak üç saati, üç dakikası bile yok."
Biz iki yoksul yolcuyuz. İki kişi olunca zor yollar bile düz olurmuş...
"Hala iki yolcuyuz! Sadece yol artık daha zor değil ancak yoldaşlığa ihtiyacımız daha büyük. Birlikte yola devam edelim mi, siz, ben ve bebek?"
Yorum
Sisler Evi 4 bölümden oluşuyor. Ayrıca kitabın içinde bir öykü daha var. "Kayıp Yakut"
İki öyküde gerçekten birbirinden şahaneydi diyebilirim. Anna'nın yazım dili bana çok hitap etti. Sade ve anlaşılır bir biçimde yazsa da cümlelerini etkileyici buldum. Öykülerinde kurduğu kurgu örgüleri ve bunları yansıtma şekli çok başarılıydı. Bazı kısımlarda özellikle Sisler Evi'nde anlayamadığım kısımlar oldu ama okudukça daha da rayına oturdu. İlk okuduğumda anlamamıştım ve tam anlamı ile odaklanamıyordum bu yüzden birkaç sayfa okuduktan sonra bırakıp başka zamana bıraktım. Bence iyi bir seçimdi.
Öykü miras dağıtımını konu alıyor. Zengin bir amcanın mirası dağıtılırken akrabaları bir yerde toplanıyor. Avukat vasiyeti açıklarken içeride konunun dışında yabancı bir yolcu da yer alıyor. Yolcunun konu ile ilgisiz bir şekilde sığınmak için oraya girdiği anlaşılınca kendisini üst kata ziyaretçi odasına gönderiyorlar. Fakat yolcu ne olup bittiğini dinlemek için kapının arkasında bekleyerek onları dinliyor.
En can alıcı nokta vasiyet açıklanırken paylaşamadıkları ve içmek için ölüp bittikleri şarap sahnesiydi. Zaten alıntıların içinde sahneden bir kısım da var. Bunu arka kapağa yerleştirmişler ve okuyunca bayağı heyecanlandım.
Kayıp Yakut, kitabın içinde yer alan ikinci öykü. Kaybolan bir yakutu arayan dedektif anlatılıyor. Bu yakutu balo günü, bulan gencin getirmesi planlanırken beklenilmeyen bir olay sonucu yakut kayboluyor. Bayan Ashley dedektifi arayarak bu olayı sessizce çözmesini istiyor.
Polisiye kesinlikle çok severim ve bu öyküyü de çok beğendim. Dedektifin çözmesini bekliyordum ve açıkçası şaşırtıcı bir şey olacak zannettim ama beklediğimin aksine basit bir şekilde ortaya çıktı. Bu sırada da dedektif başka bir kadını suçlu zannediyordu.
Anna Katharine Green Amerikalı bir şair ve romancıydı. Amerika'daki ilk dedektif kurgu yazarlarından biriydi ve iyi planlanmış, yasal olarak doğru hikayeler yazarak kendini seçti. Green, "dedektif romanının annesi" olarak adlandırıldı.
İlk kadın polisiye roman yazarıdır. Brooklyn, New York'ta doğdu, ilk tutkusu romantik dizeler yazmaktı ve Ralph Waldo Emerson ile yazıştı. Şiirleri tanınması konusunda başarısız olduğunda, ilk ve en iyi bilinen romanı The Leavenworth Case (1878) 'ı yazdı. Yaklaşık 40 kitap yayınlayarak çok satan bir yazar oldu. Zamanında, erkek yazarların baskın olduğu bir türde başarılı olduğu için ilerici bir kadın olarak kabul edildi, ancak feminist çağdaşlarının çoğu onu onaylamadı.
*
Yazının sonuna geldik. Umarım beğenmişsinizdir. Kitabı okumuş muydunuz? cevabınızı benimle yorumlarda paylaşabilirsiniz. Düşüncelerinizi bekliyorum, kendinize iyi bakın. Sağlıcakla kalın. ❤
Instagram: gamzeli_kiz_blog
Twitter: Gamzelikizblog