Selamlar herkese ben Gamzeli Kız. Bugün Röportaj serimizin yeni yazısına hoş geldiniz. Her yazıda bir bloggerın bize eşlik ettiği yazıda bugün sevgili Sibel Yıldız ile beraberiz. Bir Yıldızın Hikayesi isimli bloğuna üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz. Öncelikle Sibel Yıldız'a bu yazıda bana konuk olduğu için sizlere yazıyı ziyaret ettiğiniz için çok teşekkür ediyorum. yıldızla beraber çok güzel sohbet tadında bir röportaj yaptık. Sorduğum sorulara gerçekten çok güzel cevaplar verdi. Kendisi aynı zamanda Anne Bebek dergisinde de köşe yazarlığı yapıyor orada paylaştığı hikayelere de bakabilirsiniz. Bloğunu ziyaret edip yorum bırakırsanız çok hoş olur. Hadi röportaja geçelim, okumaya devam edin 👀
1) Öncelikle merhaba Yıldız 😊 Blog isminle hitap ediyorum umarım bir mahsuru olmaz. Seni Bloggerdan az çok tanıyoruz ama bize biraz kendinden bahsedebilir misiniz?
Merhaba Gamzeli Kız. Blog ismimle hitap etmenin elbette bir mahsuru yok.
Karadeniz’in incisi Ordu’da doğdum. İlk orta ve lise tahsilimi Ordu’da
tamamladıktan sonra okuduğum üniversitede akademik kariyer yaptım. Halihazırda
aynı devlet üniversitesinde öğretim üyesi olarak görevime devam etmekteyim.
Evli ve bir çocuk annesiyim.
2) Blogger ile nasıl tanıştınız?
Sen sorunca bu sorunun cevabını biraz malumatfuruşluk yaparak yanıtlamak istedim. Blog fikri, ilk olarak 1994 yılında bir üniversite öğrencisinin (Justin Hall – Kişisel Blog) aklına gelmiş. O yıllarda daha ziyade günlük tutmak şeklinde başlayan bu akım, ticari markaların işin içerisine girmesiyle daha da büyümüş. Google’ın, Blogger'ı satın aldığı dönemlerde (2003) blog yazma-okuma sanırım çok daha popülerdi. Hatta 2004 yılında “blog” kelimesi nette en çok aranan kelime olmuş. Bugün yalnızca ABD'de 31,7 milyondan fazla blog yazarı, internette ise 440 milyondan fazla blog olduğu söyleniyor. Bunca şey olup biterken blog dünyasını uzun zaman uzaktan ve yüzeysel takip etmiş olduğumu hayıflanarak itiraf ediyorum.
O dönemlerde blog deyince benim aklıma daha ziyade kitap ve yemek
bloggerları geliyordu. Bir de adını sıkça duyduğum Pucca vardı. Hatta blog
yazarlığı onu Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığına kadar getirmişti. Bu arada
yeğenimden sonra takibe aldığım ilk blog sevgili DeepTone’dur (Sade ve
Derin).
3) Blogger hesabı açmaya nasıl karar verdiniz?
Ablamın küçük kızının günlük tarzında açtığı bir bloğu vardı. İzmir’e onları ziyarete gittiğimde tam da bu konuları konuşurken kafamın bir köşesinde bekletmekte olduğum blog açma fikri, sevgili yeğenimin de katkılarıyla bir anda vücut buldu. Amatör bir formatla uzunca bir süre yazdım. En son, sevgili Zeynep (Kayıp Fısıltı) çekip çevirdi, güzelleştirdi blogumu, daha profesyonel bir hale getirdi. Buradan kendisine bir kez daha çok teşekkür ediyorum.
Nasıl karar verdim sorusuna dönecek olursak; derler ki “Yazmak zamanı
durdurmaktır. Yüzyıllar sonra hiç tanımadığınız biri, yazdıklarınızı okuduğunda
sizin durdurduğunuz zamanda yaşayacaktır.” Öncelikle geleceğe, sevdiklerime
küçük notlar, hatıralar bırakmak istedim. Ne demişler söz uçar, yazı kalır.
Bunlar da benim dijital ayak izlerim olsun.
4) Hesabınızı açtığınız ilk tarihi hatırlıyor musunuz? Hesabı açarken neler hissettiniz?
2017 yılının Ağustos ayında bloğumu açıp, bu mecrada fiilin yer aldım. Blog
için özel bir tema seçmedim. Kendimi kısıtlamadan özgürce her konuda
yazabilmeyi hayal ettim. Kültür sanat, edebiyat, bilim teknoloji, güncel,
yaşama dair her şeyi kapsayan bir blog oldu. Çok heyecan vericiydi. Çok mutlu
oldum.
5) Bizlere ilk yazdığınız yazıyı biraz
anlatabilir misiniz?
İlk paylaşımlarımı çok kısa kısa ve biraz da ürkekçe yapmışım. Sanki ortamın nabzını yoklamak istercesine. 2 Ağustos 2017 yılında Mevlana Hazretlerinin şu sözü ile merhaba demişim: “İnsanlar seni yanlış anladığında dert etme, duydukları senin sesin fakat aklından geçirdikleri kendi düşünceleridir.”
6) Bloggerlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Çoğu bloggerın oldukça seviyeli, kültürlü, donanımlı, gelişmeye çok açık
olduklarını, eleştirilerini bile oldukça nazik bir üslupla dile getirdiklerini
düşünüyorum. Bugüne kadar iletişimde olduklarımla olumsuz bir tecrübe
yaşamadım. Pek çoğundan harika şeyler öğrendim, kendimi devamlı güncelledim.
Çok güzel dostluk kurduklarım da oldu. İnsanın yüz yüze hiç tanışmadan, sözlü
iletişim kurmadan gönül bağı kurabilmesinin en canlı örneği bloggerlar.
7) Hesabınızda gördüğüm kadarı ile bir kitabınız var. Bizlere hakkında bilgi verir misiniz? Kitabın konusu nedir?
Öykü kitabı çıkarmak, çocukluk hayalim olmasa da son yıllarda gerçekleşmesini çok çok istediğim bir dilekti. Evlere kapandığımız pandemi sürecinde öykülerimi bir araya toplama, edit etme ve yayınlama fırsatı buldum. Bir nevi krizi fırsata çevirdim.
“SOLMAYAN ÜMİT” adını verdiğim kitap, uzun, kısa 17 adet öyküden oluşmakta.
Öykülerin üçü komedi tarzında, diğerleri ise biraz daha duygu yoğunluğu yüksek
kıvamda. Kitapla ilgili kendimi övercesine bir şeyler yazmayı çok doğru
bulmuyorum. Ancak sadece şu kadarını söyleyebilirim ki her bir öyküyü çok
hissederek yazdım, “yazarken kendi yüreğime defalarca dokundum, karakterlerimle
yoğruldum, onlarla ağladım, onlarla güldüm. Bazen onlar beni sürükledi, bazen
ben onları aldım götürdüm, birlikte diyar diyar dolaştık, acı-tatlı yol aldık
ve okuyucunun huzurunuza geldik. Blog ailem de beni bu konuda çok
destekledi. Çok güzel yorumlar aldım. Kitabı alıp okuyanlar, kendi sayfalarında
paylaşanlar, sosyal medyada tanıtımına katkı sağlayanlar, heyecanıma, sevincime
ortak olanlar o kadar çok oldu ki unutup üzmekten korktuğum için isimlerini tek
tek anmaya çekiniyorum şu an. İşin en güzel yanı ise birlikte sergilediğimiz
duyarlılıktı bence. Zira kitabın geliri başarılı ve dar gelirli çocuklarımızın
eğitim hayatına katkı sağlamak üzere Darüşşafaka Eğitim Kurumuna bağışlandı.
Kitapsever/hayırsever gönül dostları sayesinde toplamda 8215 TL’lik bir bağış
kurumun hesabına yatırıldı. Kitabın basım masrafı Yıldız ailesi tarafından
karşılandı ve bu kalem, toplanan bağış yekününden düşülmedi.
8) Anne bebek dergisinde ayrıca köşe yazarlığı yapıyorsunuz. Biraz bahseder misiniz, Ne tür yazılar yayınlıyorsunuz?
Bu güzel derginin üyesi olmamda en büyük itici gücüm, güzel vesilem blog arkadaşım; sevgili Sevil Çevirgen’dir. Namıdiğer Düş Tasarımcısı, benim düşümü de tasarladı diyebilirim. Bildiğiniz gibi Sevil blog yazmak dışında usta bir fotoğraf sanatçısı, Hayalci Cüce kitabının ve Başka Bir Hayat Mümkün mü kitaplarının yazarı, Anne Bebek dergisinde uzun zamandır köşe yazarı… Kısacası on parmağında on sanatsal marifeti olan nadide bir insan.
Yazı yazma ile haşır neşir kişilerin pek çoğunda gözlemlediğim gibi ‘köşe yazarlığı’ düşüncesi epeydir benim de hayallerimi süslemekteydi. Ama hangi mecrada, ne zaman, nasıl olur pek bir fikrim yoktu. Sevgili Sevil’in Anne Bebek dergisindeki paylaşımlarını büyük bir beğeni ile okuyor, zaman zaman da dergiyi takip ediyordum. Bu derginin, kendi kumaşıma uygun içerikler üretebileceğim harika bir platform olduğunu idrak etmem fazla uzun sürmedi.
Sevilciğim ile blog takipleşmesinin yanı sıra yayınevi arayışları
süreçlerimizde birkaç kez telefonda konuşmuştuk. Sosyal medyadan da
takipleşiyorduk. Kendisine mesaj atıp “Sevilciğim söz konusu dergiye gönüllü
olarak ben de bir şeyler karalasam acaba ne düşünürler?” diye sordum. O da sağ
olsun beni cesaretlendirdi. “Özgeçmişinle birlikte meramını anlat, mutlaka geri
dönüş yapacaklardır” dedi. Sevil’den aldığım güçle dergiyle iletişime geçtim.
Özgeçmişime blog adresimi de ekledim. Derginin kıymetli editörü Berna Hanım, blogda
yazdığım öykülerden iki tanesini okumuş. Beğenmiş olmalı ki "Bir
hikâyenizi gönderin" dedi. Hikâyeyi de beğenmiş olmalı ki bana bir köşe
ismi bulmamı söyledi. Yani süreç öyle hızlı ve öyle büyülü bir şekilde aktı ki
ben hala rüyada gibiyim. Özetle şu anda Anne Bebek dergisinde “YILDIZLI
HİKAYELER” adında bir köşem oldu. “Tuna Nehri” isimli ilk öyküm Nisan-2021
sayısında yer aldı. On aydır dergiye düzenli olarak yazı gönderiyor, bazılarını
blog sayfamda da paylaşıyorum.
9) Blog yazılarınızda nelere dikkat
ediyorsunuz?
Her ne yapıyorsam yapayım, işimi ciddiye alır, elimden geldiğince özen gösteririm. “Haydi bakalım yazdım gitti, oldu bitti” diyemiyorum. O yüzden çok sık paylaşım yapamıyorum. Çok da hoşuma gitmeyen bu hal ve yoğun çalışma tempom beni epeyce frenliyor. Blog yazarlığında süreklilik çok önemli oysa. Ayrıca istatistiklere bakarak şunu da fark ettim ki uzun yazıların taliplisi pek fazla olmuyor. Bunu bilsem de riayet etmeden uzun yazılar yazdığım olabiliyor hala.
Bir de benim yaptığımın tersine sanırım sadece tek bir tema üzerinden
gitmek (sadece yemek, sadece kitap, sadece gezi bloğu olmak gibi) okurun
kafasında daha iyi yer ediyor. Onun dışında içeriklerin orijinal olması önemli.
Kullanılan dil önemli. Samimiyeti karşı tarafa geçirmek önemli. Ziyaretçilere
farklı bir renk katabilmek, küçük bir bilgi kırıntısıyla da olsa onları elleri
boş döndürmemek önemli diye düşünüyorum. Bilmem bütün bunların ne kadarını
başarabiliyorum.
10) Sizin de bu konudaki fikrinizi merak ediyorum. Sizce yazmak yetenek işi midir?
Bana göre, sadece yazmak bir yetenek değildir, ama iyi yazmak bir
yetenektir. Yazmak, salt kelimeleri bir araya getirip alt alta cümleler,
paragraflar sıralamak olmamalı. Bu kadarı bir prospektüs yazarken, bir ürünün
kullanım kılavuzunu hazırlarken, bilimsel bir makale yazarken yetebilir. Ancak
safi bir edebi eser yazmaksa niyet; işin içerisine duygu, kurgu, hayal gücü de
girer. Bir mantık çerçevesinde, estetik bir bütünlük içerisinde ve en önemlisi
çarpıcı bir özgünlükle meramınızı anlatabilmeniz gerekir. Eğer yazdıklarınızla
karşı tarafı etkileyebiliyorsanız, hislendirip empati kurdurabiliyorsanız,
içsel sorgulama yaptırabiliyorsanız, okumadan önceki halinden daha farklı
hissettirebiliyorsanız, hatta okurda bir yazma dürtüsü uyandırabiliyorsanız
yazmaya karşı kabiliyetiniz vardır denebilir. Ama şunu da unutmam gerekir ki
yoğun emek sarf edilip, kaliteli zaman harcandığında kapasiteyi/yeteneği
geliştirmek pek ala mümkün. Günümüzde
yazma atölyeleri, bu eksiklikleri telafi etmede etkin kanımca.
11) Yazdıklarınızı kimse okumasa yine de yazar mıydınız?
Yazmak şifadır, bir nevi terapidir. Kimse okumasa da kendimizi rehabilite
etmek için yazdığımız vakidir. Ya da sadece aile üyelerine miras bırakmak üzere
kağıda döktüklerimiz vardır. Bunlar genelde kendi güncelerimizdir. Bize özeldir
ve öyle kalması gerekiyordur. Ama bir de, bir iş çıkarmak, ortaya bir eser
koymak adına yazdıklarımız vardır ki bunları paylaşmaktan genellikle mutluluk
duyarız. İnsan doğası gereği beğenilmek, onaylanmak ister; paylaştıkça
çoğaldığını hisseder. Yazdıklarının okunmaya değer bulunması ruhunu okşar.
Güzel yorumlar, yapıcı eleştiriler motive edicidir ayrıca. Dürüst olmak
gerekirse, okunmasını istediğim halde okunmayan içerikler üretiyorsam eğer, kendimi
sorgulardım. Ve aynı heyecanla, aynı aşkla yazmaya devam eder miydim işte orası
kocaman bir soru işareti…
12) Genç yazarlara verebileceğiniz tavsiyeler var mı?
Tavsiye verebilecek kadar çok uzun yollar kat etmesem de tecrübelerime dayanarak şunları söyleyebilirim ki; iyi yazmak için öncelikle çok okumak ve çok iyi bir gözlemci olmak gerekir. Genci yaşlısı bir şeyler karalayan herkesin yaptıkları işe tutkuyla sarılmaları, anlattıkları konu hakkında yeterli bilgi ve derinliğe sahip olmaları, hayatın içinde olmaları, etraflarında olup bitenleri dert etme duyarlılığına sahip olmaları, topluma ayna tutmaları, insanların yolunu aydınlatmaları, rol model olduklarının farkında olmaları ve üretimlerini tüm bunların sorumluluğunu alarak yapmaları gerekir.
Yazma eylemini geliştirebileceğimiz, okuyarak güncelleneceğimiz, yorum alıp
görüş bildireceğimiz en düzeyli ortamlardan biri de blog sayfaları. Burası
bizim arka bahçemiz. Burada kendimizi mayalıyor yeni hayallere, yeni hedeflere
yelken açıyoruz. Yazmaya devam ettikçe gelişmemek imkânsız zaten. Bunu giderek
artan okunma-tıklanma sayımızdan, giderek artan takipçi sayılarımızdan da
görebiliyoruz. Şu an kendime ve yazı geçmişime dönüp baktığımda blog yazmaya
başladıktan sonra ne kadar güzel kazanımlarımın olduğunu görüyor ve bunun için
her zaman şükrediyorum.
13) İlham aldığınız biri var mı?
Şair ve yazar Ali Ural der ki "İlham gelmez, ilhama gidilir. İlhama gitmek demek, sizden önceki ustaları okumak demektir. Zira kitaplar birbirlerini doğurur."
Öncelikle dünya klasiklerini; Türk, doğu, batı, Rus klasik eserlerini, mümkünse yazarlarının (Dostoyevski, Vitor Hugo, Tolstoy, Maksim Gorki, …) hayatı ile birlikte okumakta fayda vardır. Farklı birçok yazarı okuyup kendi özgün sentezimizi oluşturmak adına bu önemlidir diye düşünüyorum. Yerli yabancı ilham alınası o kadar çok ki isim var ki, etkilenerek okuduğum güzel ülkemin, önemli üstatlarından bazılarının ismini sıralamam gerekirse eğer; Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Peyami Safa, Refik Halit Karay, Ömer Seyfettin, Sabahattin Ali, Haldun Taner, Bilge Karasu, Tomris Uyar, Nursel Duruel, Feyza Hepçilingirler, Ayfer Tunç, Adalet Ağaoğlu, Şermin Yaşar...
Nursel Duruel’in küçük bir kız çocuğunun dilinden anlattığı “Geyikler, Annem ve Almanya” adlı öyküsü çok eski yıllardan beri unutamadıklarım arasındadır örneğin.
İlham, sadece yazarlar ve onların eserlerinden alınmaz elbette. Hayatın her anı bir ilham kaynağı olabilir. Güzel bir resim, hisli bir müzik, çarpıcı bir film, etkileyici bir cümle, düşen bir yaprak, solan bir gül, gülen bir bebek…
“İlham gelse de yazı yazsam” diye beklememek gerekir ayrıca. Kalemi kâğıdı
elimize almadıkça, bilgisayarın başına oturmadıkça, yani konsantre olmadıkça
kolay kolay ilham gelmez. Zira ilham, okuduklarımızın, öğrendiklerimizin,
duyduklarımızın, gördüklerimizin, dinlediklerimizin, izlediklerimizin,
yaşadıklarımızın ve hatta yaşayamadıklarımızın cümlesidir. Büyük bir potansiyel
olarak içimizde durmaktadır. Tek şey onu harekete geçirmektir.
14) Sizce blog sayfalarının popülerliği
azaldı mı?
Evet, eskisi kadar popüler olmadığını düşünüyorum. İnstagram ve youtoube gibi daha ziyade görselliği pompalayan medya kanalları daha çok tercih edildiği müddetçe, okuma zahmetine katlanmak yerine hızla akan resimlerle beslenmeye devam edildikçe tekrar yükselişe geçeceğine ne yazık ki pek ihtimal veremiyorum. Bu ortamdan kopanlar ile yeni girenlerin oluşturduğu dengeyle benzer bir seyirde, uzunca bir süre devam edeceğini tahmin ediyorum.
Bu harika sorularla beni sayfana konuk ettiğin için sana çok teşekkür ederim Gamzeli Kız. Sevgilerimle…
Verdiğin güzel ve açıklayıcı cevaplar için sana çok teşekkür ediyorum Yıldız. Seni daha yakından tanımak beni daha mutlu etti. :)